28 Aralık 2010 Salı

anadolu müslümanlığı...

islamiyet bu toprakların dinidir 1400 yıldan beri...

aldığımız gibi bırakmadık tabii. değiştirdik, yoğurduk, uyarladık çokça.. bölgeden bölgeye hatta şehirden şehire değişen dini geçtim, mahalleden mahalleye değişen ritüeller, ibadetler, yorumlar, yasaklar, asla'lar ve belki'leri barındırır bu torakların dini.

içinde barındırdığı tüm çelişkilere, saçmalıklara, yanlışlara rağmen iyi ki aldığımız gibi bırakmamışız, yumuşatmış, uyarlamışız kendimize araplardan aldığımızı.

anadolu müslümanlığı ise bunun bir genellemesi. aklımın almadığı ne çok şey barındırdığını farkettiğimde yazmak istedim hemen...

herkes elhamdülillah ve evelallah müslümandır bu mahalellerde....

domuz eti'ne tövbe haşa diyen ama nicel olarak en iyimser ifadeyle "denk geldiğinde" içki içmekten çekinmeyenlerin dini anadolu müslümanlığı.

rakı da domuz da yasaklanmış "aynı kutsal kitap çevirileri"nde "ben size bunları haram kıldım" cümleleriyle..

ama domuz eti yemek dinden çıkaran bir tabu neredeyse.. "daha günah" içkiye göre..

biliyorum, bu çelişki; "bu gazeteyi satın almak, uhud savaşında ok atmış olmak kadar sevaptır" sözleriyle zaman gazetesi abonesi olanlar için çok şaşırtıcı değil.

bu mahallelerde:

istisnasız herkes oruç tutar ramazan ayında.. bir ay boyunca içki içmeyişleri ve birahanelerin kapalı oluşuyla övünür bu mahallelerin sakinleri..

bayramın birinci günü meyhaneye koşan adamların, bir ay oruç tutup karıya kıza bakmak için belirli bir saatin gelmesini, belirli bir ayın bitmesini bekleyenlerin mahalleleri buralar...

"içinde büyüdüğüm" mahalleler, abiler...

2 Aralık 2010 Perşembe

kurban bayramı


danimarka'da viking ritüeli
Danimarka'nın Hvalvik kasabası yakınlarında, Vikinglerin soyundan gelen Faroe adası sakinleri 1000 yıldır süregelen 'balina katliamı'nı hala sürdürüyor!

başka türlü bir şey benim istediğim...

başka türlü olsun ister miydim mesela..

en başka'sından.

zaman zaman öykünüyorum insanlara; kıyafetine, yaşamına en çok da boş zamanlarında ne yaptığına. evet, son zamanlarda, sıklıkla boş zaman aktivitelerine öykünüyorum insanların. biri var mesela, arkadaşımın arkadaşı, nazım hikmet kültür merkezi ya da nazım hikmet sevenler derneği gibi bir oluşumda aktif bi adam. böyle solcu solcu bi adam. aktif süekli, panelde, eylemde, dinletide. e özeniyorum bu yüzden, seviyorum sevdiği adamları, ilgiliyim ilgili olduğu konularla, birşeyleri değiştirmek gerektiğine ve bunun için harekete geçilmesi gerektiğine falan inanıyorum ben de.

ama o galata'da bilmem ne eylemindeyken, hatta organize etmişken o eylemi ben evde pes oynuyorum, ki öyle mutluyum ki o halde.

ertesi gün fener'in maçını izlerken tribünleri görüyorum tv'de ve özeniyorum o anda. özellikle deplasmana giden adamlara sık sık özeniyorum. ve diyorum ki ilk derbide fener tribünündeyim ben de. gaziantep deplasmanına gidecek değilim, kendimi tanıyorum, gaza gelmişken bile sınırları olan bir adamım nihayetinde. ne mi oluyor sonra? 77 lig Tv, devre arası 79 "rıdvan ne diyor bir bakalım".

çok seviyorum tiyatroyu, iddia ediyorum 5-10 tl'ye daha önemli, daha iyi hissettirecek bir şey, bir zaman satın alınamaz tiyatro'dan başka. oyunu geçtim, tiyatroya gidiyor olmak bile mutlu ediyorken, gitmiyorum.

her kitap okuduğumda, ki senede 10'dur maksimum, mutlu hissediyorken, kendime saygımı arttırıyorken tıpkı tiyatro gibi, ve delice merak ettiğim onlarca konu varken, mesela dinler tarihi üzerine herşeyi bilmeyi çok isterken, yapmıyorum bunu da. gaza geliyorum her aklıma gelişinde dinler tarihi, mesela buraya bunu yazarken bile. bu sefer tamam diyorum, başlıyorum.. bu sefer kesin..

haftasonları gezmeli insan, kesinlikle, istanbul'da görmediğim eski semt kalmamalı, bu tarihi bu kadr içindeyken ıskalamayalım diyorum. ot gibi yaşamayalım, bilelim, azıcık zaman harcadın mı, dünyaları verir diyorum bu coğrafya sana. bilgi verir, mutluluk verir, saygınlık verir, ego verir. ama, ııh kaldırmıyorum kıçımı...


herkes gibi çok şey var aklımın almadığı kendimle alakalı. aklıma ilk gelenle başlayayım dedim. çok şey var daha.

Ne Güzel Memleket...


Yağlı boya ile duvara yazı yazmanın cezasıyla, milletvekiline rüşvet teklif etmenin cezası nasıl karşılaştırılabilir değil mi?

Bu ülkede;
Referandum öncesi gençler yağlı boya ile duvara "Tayyip erdoğan" aleyhine yazı yazdıkları için 9.448 TL cezaya çarptırıldı.

Başbakan'ın yakın dostu, Ramsey firmasının sahibi "Remzi Gür" ise milletvekiline rüşvet teklif ettği için çıkarıldığı mahkemede 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hapis cezası ise 6.000 TL'lik para cezasına dönüştürüldü.

Ne güzel Memleket.

Aklımın almadığı ne varsa işte..

Budur, böyledir, şöyle olucaktır diyemediğim bir blog denemesi bu.
Neyse aklıma yatmayan o an..
Olmaz bu iş böyle dediğim ne varsa...
Dilim döndüğünce...